CHP’nin “sistem”le mücadelesi: Henüz açılmamış İBB davasının açıklanması, Yargıtay’a ihbar ve CHP’yi bekleyen mücadele

İddianamede üç temel suçlamaya dayanak yapılıyor. Suç gelirlerinin CHP yönetiminin de onayıyla sisteme aktarılması ve gelirin kurultayı etkileme, seçim çalışması gibi amaçlar için kullanılması. İkincisi casusluk olarak kamuoyuna yansıyan suçlama. Üçüncüsü ise İmamoğlu’nun İBB Başkanı olmak, cumhurbaşkanı adayı olmak ve bunun için partiyi ele geçirmek için yürüttüğü çaba…

CHP’nin “sistem”le mücadelesi: Henüz açılmamış İBB davasının açıklanması, Yargıtay’a ihbar ve CHP’yi bekleyen mücadele
Yayınlama: 11.11.2025
A+
A-

Aylardır hazırlanması beklenen “İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Ekrem İmamoğlu Suç Örgütü” iddianamesi nihayet açıklandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, bizzat basının önüne çıkarak, iddianameyle ilgili bilgiler verdi.

Her açıdan alışılmadık bir uygulama söz konusuydu.

Daha önce de Ankara ve İstanbul başsavcıları basın toplantıları yaptı, dava ve soruşturmalarla ilgili bilgi verdi ancak bu kez en büyük farklılık, basın toplantısına paralel olarak iddianamenin de “sızması” oldu.

“Sızma” kelimesini kullanmak zorunlu zira henüz dava açılmış değil.

Hukuken davanın açılabilmesi için öncelikle mahkeme tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Aslında mahkeme kabul edilene kadar, iddianameyi tarafların alması da mümkün değil.

Ancak iddianame cezaevlerine bile ulaşmış durumda.

Başsavcı da henüz açılmamış davanın iddianamesine ilişkin geniş açıklamalar yaptı.

2 bin 700 kez yinelenen “sistem”

İddianamenin odağında, İmamoğlu ve oluşturduğu öne sürülen suç örgütünün ismi var: “SİSTEM.”

İddianamede bu kelime tam 2 bin 700 kez geçiyor.

Başsavcılığın binlerce sayfadan, onbinlerce sayfa dosya ekinden oluşan iddianamesinde, İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı sırasında bu “sistem”i kurduğu, buraya akıtılan paraları kullanarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği, daha sonra CHP’yi yine bu yolla ele geçirdiği ve son olarak cumhurbaşkanı adayı olmaya hazırlandığı iddia ediliyor.

İddianameye göre, İmamoğlu’nun ilk amacı “zenginleşmek.”

İkinci amacı ise cumhurbaşkanlığı…

Hatta kurulan sistemin sadece maddiyatla ilgili olmadığı şöyle anlatılıyor:

“Şüphelinin Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu dönemde tohumlarını attığı ve hem kurup hem de yönetmiş olduğu ‘sistem’ olarak tabir edilen çıkar amaçlı suç örgütünden elde edilen maddi kazancın olası Cumhurbaşkanlığı makamı ile çok daha fazlasına ulaşılabilmesi, yani rüşvet, usulsüzlük ve yolsuzluk çarkının daha öncesinde yönettiği belediyelerden ötesine geçilerek ülke geneline yayılmasının hedeflendiği, kurulan ‘sistemden’ oluşturulmaya çalışan kaynağın yalnızca maddi bir kaynak olmadığı, bu kaynağın aynı zamanda insan kaynağı olduğu, bu hususun bir takım ifadelerden anlaşılacağı üzere ‘geleceğin Cumhurbaşkanına yardım yapıyorsun’, ‘şimdi verme vakti!, Ekrem Başkan cumhurbaşkanı olunca şimdi verdiklerini ileride fazlasıyla alacaksın, bizim dönemimiz çok yakın!’, ‘şimdi kaşıkla ver, ileride kepçeyle alırsın’, ‘Kardeşim! Geleceğin cumhurbaşkanına yardım etmekten niye geri duruyorsunuz’ şeklindeki sözler ile kamu gücünden yararlanılarak şahısların ikna edilmesi hedeflenmiştir.”

“Şirin” görünmek için

İmamoğlu’nun bütün amacının, bütün siyasal mücadelesinin söz konusu “sistem” odaklı olduğu belirtilerek, şu yorum yapılıyor:

“Örgüt liderinin 2014 yılında başkanı olduğu Beylikdüzü Belediyesi’nden başlayan ve günümüze kadar olan döneme kadar olan süreçte ‘sistemi’ süreklilik arz edecek bir şekilde işlettiğini gösterdiği, ayrıca her ne kadar bazı söylemlerin ilk etapta ‘kreş, okul, spor salonu’ gibi kamuya yardım yaptırmak adı altında ‘şirin’ gözüküp faydalı yardımlarda bulunması vaatleri karşılığında iş insanlarının belediyeden olan taleplerinin hızlı ve olumlu karşılanacağı belirtilerek taraflar ikna edilmeye çalışsa da, vaatler sonrasında genellikle ya paranın elden alınıp herhangi bir kamuya yarar bina (kreş, okul vs.) inşa edilmediği ya da taraflara bu kamu yardımını nakden yüksek gösterip para ya da taşınmaz verilmesi konusunda razı ettikleri anlaşılmıştır. İnşaat sahiplerine ilk etapta kreş adı altında istenilen yardımın inşaat sahiplerinin nakit sıkışıklıktan ötürü ‘barter’ yolu ile yapılan projeden taşınmaz alımına razı edilmiş ve kamuya yapılacağı iddia edilen yardım rüşvet talep edilen kişilere bir bahane olarak sunulmuştur.”

İddianamenin mantığı

Aslında bu kısımları okuduktan sonra iddianamenin temel mantığını da çözüyorsunuz. İddianameye göre, İmamoğlu bu sistemi kurdu ve sistematik olarak buraya para aktarılması için A takımı ile çalıştı. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminden itibaren aynı sistem uygulanarak iş insanlarından para alındı ve sisteme aktarıldı. Bu paralar da hedefler için kullanıldı.

Bu noktada her eylemle ilgili alınan ifadeler sıralanıyor. Yüzlerce sayfa, yüzlerce iddia.

Soruşturmanın CHP İl Başkanlığı binası alımı için toplanan paraların görüntüsü nedeniyle başlatıldığı, para kulesi görüntülerinde il başkanı yerine İmamoğlu’na yakın isimlerin bulunmasının da manzarayı netleştirdiği ifade ediliyor.

Doğal olarak bu silsile içinde İBB’nin neredeyse bütün ihaleleri, CHP kurultayı, İmamoğlu’nun partide hakimiyet kurması, aday ilan edilmesi gibi son 4-5 yıla damga vuran gelişmeler de var.

CHP lideri Özgür Özel’in de İmamoğlu tarafından seçilen bir isim olduğu vurgulanıyor.

Suç örgütü

İddianamede en çok, İmamoğlu ve ekibinin neden suç örgütü sayıldığı kısmı üzerinde çalışılmış. Türk Ceza Kanunu’na ve Yargıtay içtihatlarına göre suç örgütü tanımları aktarılarak, İmamoğlu ve ekibinin çalışmaları kategorik olarak sıralanmış. Bu eylemlere göre suç örgütü olduğu iddia edilmiş.

Misal suç örgütü sayılabilmesi için “gizlilik” koşulu gerekiyor.

İddianamede, şu başlıklar bunun kanıtı sayılıyor:

– Öncelikle yakın akraba ilişkileri olmayan, güvenilir bir kişi üzerinden kimsenin bilmediği yeni bir ofisin hazırlanması gerektiği,

– İnternete daha önce hiç bağlanmamış yeni bir bilgisayar temin edilerek önemli ve özellikli bilgiler ile dosyaların sadece bu bilgisayarda bulunması gerektiği,

– Başkası adına daha önce hiç kullanılmamış yeni hat ve sıfır telefonun temin edilmesi gerektiği,

– Temin edilecek bu telefonun eski tip, internete bağlı olmayan, akıllı olmayan yani klasik telefonlardan tercih edilmesi gerektiği,

– Yine bu telefonun yalnızca birkaç kişi tarafından bilinecek olan yeni numaralar ile sadece özel ve stratejik görüşmelerin yapılması gerektiği talimatları verilmiştir.

Daha önce de konu oldu. İmamoğlu, elbette takipte olduğunu düşünüyor. Gizlilik içinde hareket etmesinin suç işlemek niyetinden mi, yoksa siyasal olarak eylemlerini gizli tutma amacından mı kaynaklandığı ise bu tabloda anlaşılamıyor.

İddianamenin üç yapıtaşı

Aslında şöyle özetlemek mümkün. Temelde tüm bu tezler üç suçlamaya dayanak yapılıyor:

– Suç gelirlerinin CHP yönetiminin de onayıyla sisteme aktarılması, bu gelirlerin bina alımı, kurultayı etkileme, seçim çalışması yapma gibi amaçlar için kullanılması.

– Güncel yurt içi ve yurt dışı seçmen kütük verilerinin Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliğinden hukuka aykırı bir şekilde yayıldığı ve bu veriler üzerinden seçmenlere ait başka kişisel verilerin işlendiği, bu veriler ile de Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Örgütü tarafından seçim çalışmalarının yürütüldüğü, bu suretle demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez olan seçmen iradesinin manipüle edilmeye çalışıldığı, parti organları tarafından bilinçli, sistematik ve süreklilik arz edecek bir biçimde yürütüldüğü… Özetle casusluk olarak kamuoyuna yansıyan suçlama.

– İmamoğlu’nun İBB Başkanı olmak, cumhurbaşkanı adayı olmak ve bunun için partiyi ele geçirmek için yürüttüğü çaba…

Yargıtay Başsavcılığı’na ihbar

İddianamede, ayrıca CHP’nin suç gelirleri ile finanse edildiği iddiası ve casusluk suçlamasının Yargıtay Başsavcılığı’na da bildirildiği belirtiliyor.

Ayrıca ayrı bir yazıyla Yargıtay Başsavcılığı’na ihbarda bulunulduğu da ekleniyor.

Siyasi Partiler Kanunu’nun 106. maddesine göre savcılıkların partileri ilgilendiren bu gibi konuları bildirme yükümlülüğü var. Buraya kadar sorun yok.

Ancak konuyu haberleştiren Sözcü gazetesinde yer alan haberde fazlası var.

Buna göre, savcılık, ihbar yazısında öncelikle, anayasanın parti kapatmalarla ilgili 69. maddesine atıf yaptı:

“Anayasa’nın 69. maddesi, siyasi partilerin mali faaliyetlerinin yargı denetimine tabi olduğunu belirtmiş; suç gelirleriyle finansman sağlanmasının demokratik düzene bağdaşmayacağını vurgulamıştır. Suçtan elde edilen gelirle parti binası satın alınması, delegelerin iradesine maddi menfaat sağlayarak veya sağlanacağı yönünde vaatte bulunarak oy tercihlerine müdahalede bulunulması demokratik siyasi yaşamın meşruiyetini zedeleyen en ağır fiillerden biridir.”

Şöyle devam ediliyor yazıda:

– Seçim çalışmaları için kamu kaynaklarının suistimal edildiği, suç gelirlerinin parti üst yönetiminin bilgisi ve onayıyla bir havuza (sistem) aktarıldığı, etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen kişi beyanlarıyla rüşvet ağının itiraf edildiği, parti tüzel kişiliği için satın alınan bina bedelinin kaynağına ilişkin para akışlarının belgelenmediği ve bu paraların suç geliri olduğunun parti üst yönetimince de bilindiği tanık anlatımlarıyla anlaşıldığı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, suçtan kaynaklanan gelirlerle partiye malvarlığı kazandırdığı, suç gelirleri ile seçim çalışmaları yürüttüğü ve bu fiillerin parti organları tarafından bilinçli, sistematik ve süreklilik arz edecek bir biçimde gerçekleştiği tespit edilmiştir.

– Soruşturma dosyamız kapsamında temin edilen USOM raporu uyarınca tespiti yapılan 11.360.412 vatandaşın güncel yurt içi ve yurt dışı seçmen kütük verilerinin Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliğinden hukuka aykırı bir şekilde yayıldığı ve bu veriler üzerinden seçmenlere ait başka kişisel verilerin işlendiği, bu veriler ile de Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl örgütü tarafından seçim çalışmalarının yürütüldüğü, bu suretle demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez olan seçmen iradesinin manipüle edilmeye çalışıldığı, parti organları tarafından bilinçli, sistematik ve süreklilik arz edecek bir biçimde yürütüldüğü anlaşılmıştır.

Ve şu yorumla bitiriliyor:

“Soruşturma dosyamız kapsamında yapılan tespitler ışığında, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ülke genelinde ve yerelde gerçekleşen seçimlerin güvenilirliğine ve seçmenin iradesini etkilemeye, demokratik düzeni etkilemeye yönelik, sistematik ve süreklilik arz edecek şekilde müdahalede bulunduğu anlaşılmakla, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Anayasa’nın 68 ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığımızca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirimde bulunulmuştur.”

“Kapatma davası” tartışması

Başsavcılık, bu ihbarın “kapatma talepli” olmadığını bildirdi. Anayasa 69’daki kapatma davası koşulları son derece muğlak. Başsavcılık, kapatma davası talebi bulunmadığını bildirdi ancak anayasanın ilgili maddesine atıf yapması elbette kafa karıştırıcı.

İBB ile ilgili terör soruşturmasının sürdüğü, muhtemelen davaya dönüşeceği ve muhtemelen Yargıtay’a bildirileceği düşünülünce kafalar iyice karışıyor.

Yargıtay Başsavcılığı, zaten bu belge ve bilgileri toplamakla yükümlü. Savcılık da bildirmekle… Ancak böyle bir davada, CHP Genel Merkezi’nin de suçun paydaşı olduğu vurgulanarak, ilgili anayasa maddesine atıf yapılarak yazı gönderilmesi, elbette “kapatma mı isteniyor?” gibi soruları gündeme getirir.

Başsavcılığın davayı bekleme yükümlülüğü yok. Dava açma yükümlülüğü de yok. Ancak CHP’nin yine olası hukuki sorunlarla boğuşmak zorunda kalacağını söylemek yanlış olmaz.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.