Eski AKP milletvekili, parti içindeki sistemi anlattı: Herkese bir şey veriliyor, eşimi de vali yapmışlardı; o yüzden susuyorlar

Eski AKP milletvekili, parti içindeki sistemi anlattı: Herkese bir şey veriliyor, eşimi de vali yapmışlardı; o yüzden susuyorlar

Eski AKP milletvekili, parti içindeki sistemi anlattı: Herkese bir şey veriliyor, eşimi de vali yapmışlardı; o yüzden susuyorlar
Yayınlama: 06.10.2025
A+
A-

Eski AKP milletvekili Hüseyin Kocabıyık, parti içindeki sistemin herkese bir şey vermek olduğunu belirtilerek; “AK Parti herkese bir şey dağıtıyor. Bana da verdiler. Eşimi vali yapmışlardı. O zaman iki bakan arkadaş beni arayıp ‘Seni nasıl ayağından çiviledik’ diye espri yapmıştı. Bir takım şeylere itiraz ettiğim için de geri aldılar. Sistem bu. O nedenle susuyorlar” dedi. 

Cumhuriyet’e konuşan eski AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, part içindeki sistemin herkese bir şetler vermek üzerine olduğunu ve herkesin o yüzden ‘sustuğunu’ söyledi. 

Kocabıyık’ın konuşmalarında öne çıkanlar şöyle: 

-Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Pınarhisar Cezaevi’nde çekildiğiniz fotoğrafınız var, birkaç ay önce de AKP’den ihraç edildiniz. O günlerden bu güne nasıl gelindi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan’ın Siirt’te okuduğu şiir için o günün yargısı dava açtı. Bu haksız bir davaydı, bugün de aynı şeyi düşünüyorum. Bununla birlikte yolsuzluk davaları da açılmıştı. Çok kabarık bir dosyaydı. Şiir okuduğu için cezaevine atıldığından biz demokratlar, yolsuzluk davalarını hiç ciddiye almadık. Çünkü Erdoğan’ı siyasetten tasfiye çabası vardı. Erdoğan mağdurdu. O yüzden destek olma ihtiyacı hissettim.

– O dönem Tansu Çiller’in danışmanıydınız değil mi?

Evet.

“Erdoğan’ı artık tanıyamıyorum”

– Erdoğan ile ilk tanışmanız cezaevinde mi oldu?

Belediye başkanı olduğu günlerden tanırım. O zaman Çiller hükümeti iktidardaydı. Tansu Hanım pek hoşlanmazdı Tayyip Bey’den. Ben severdim Tayyip Bey’i. Belediye başkanı Tayyip Bey’le Cumhurbaşkanı Tayyip Bey arasında dünya kadar fark var tabii. O günlerdeki Tayyip Bey çelebi bir adamdı. Merhametli, fakir fukara babası, dost tabiatlı biriydi. Şimdi bambaşka biri var karşımızda ve ben artık onu tanıyamıyorum. Cezaevine girince de hemen ziyaretine gittim. Ziyaret ile de kalmadık. Büyük bir hukukçu olan rahmetli Ahmet İyimaya ile birlikte Adalet Bakanı’na gittik, “Erdoğan bir demokrasi mağduru, hiç olmazsa cezaevinde rahat ettirin” dedik. Tayyip Bey içeride dünyada hiçbir mahkumun olamayacağı kadar rahattı. Bir günde yüzlerce kişi ziyaret ediyordu. Bir cezaevinden ziyade bir evdi Pınarhisar Cezaevi. Bir de şimdi İmamoğlu’nun hapishane şartlarını düşünün.

– Siyasi birlikteliğiniz ne zaman başladı?

Danışmanlık dönemimden sonra basın sektörüne geçtim. Sabah grubunda yazmaya başladım. Rahmetli Erol Olçok yakın arkadaşımdı, onun çok ısrarı oldu milletvekili olmam konusunda. Erol’un gidişat ve Tayyip Bey’in politikaları konusunda derin endişeleri vardı. Erol hayatta olaydı bana söylediği bu endişelerin neler olduğunu size söylerdim. Ama hayatta olmadığı için bunu yapamam. Ancak şunu söyleyeyim, o gün bazılarına katılmadığım Erol Olçok’un endişelerinin hepsi zaman içinde doğru çıktı. Sorunuza dönersek, benim danışmanlık formasyonumun yeni dönemde işe yarayacağını düşünen arkadaşlar sanırım Tayyip Bey’i de ikna ettiler ki aday olmak zorunda kaldım. Aktif siyasete girmek konusunda çok istekli olmadığımı ve biraz da direndiğimi söylemeliyim. Daha önce de sağ olsun Tansu Hanım defalarca beni milletvekili yapmak istedi, hep uzak durmuştum. Ama 7 Haziran 2015 seçimlerinde siyaset Tayyip Bey’le nasip oldu.

19 Mart süreci ve Kocabıyık’ın ‘darbe’ söylemi 

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından “Sen aslında kendine darbe yaptın haberin yok” ifadelerini kullandınız. Neden “darbe” dediniz?

28 Şubat’ta Tayyip Erdoğan’a yapılan nasıl bir tür darbeyse Ekrem İmamoğlu’na yapılan da darbedir. Bakın size anlatayım: Demokrasilerde kurallar, partiler, rekabet, tartışma, müzakere, sandık vardır ve tüm bu unsurların üzerinde kaynağını milletten alan rıza ve meşruiyet şartı vardır. Siz demokratik rekabette eşitlik, dürüstlük, meşru, teamüllere uygun siyasi mücadele yöntemlerini bir tarafa bırakır da rakibinizi elinizdeki devlet gücünü, kontrol ettiğiniz yargı gücünü devreye sokarak etkisiz hale getirmeye çalışırsanız bunun adı darbedir. Darbeler sadece militarist güçlerle yapılmaz. Modern dünyada böyle de yapılıyor. 1998’de Tayyip Bey’e yapılan da darbeydi ve bunun adını bizzat o darbeyi yapanlar “Postmodern darbe” diye koymadılar mı…

“Kendine darbe yaptın” dememin nedeni şu: Tayyip Bey’i tarihsel bir siyasi şahsiyet yapan, onun 28 Şubat’ta başına gelenler, getirilenlerdi. Yani önünü kesmek için ona darbe yaptılar. Bu darbe, onu başbakanlığa, bugün bulunduğu yere taşıdı. Şimdi o gün kendisine yapılanın daha ağırını o rakibine yapıyor. Ben o cümleyi çok üzülerek kurdum. Tayyip Erdoğan’ı sevin sevmeyin, o siyasi tarihimizde çok önemli bir şahsiyet olarak yer alabilirdi. Ama son dönemlerde izlediği siyaset onun bütün efsanesini yerle bir ediyor. Korkarım böyle giderse tarihe pek parlak bir biyografi bırakmayacak. Ayrıca bir şey daha var: Son günlerdeki meşruiyet tartışmalarının sıkça yapılıyor olmasıyla bu söylediklerim arasında yakın ilişki var.

“Mesele sadece İmamoğlu değil”

– Rakipler yargı yoluyla tasfiye mi ediliyor?

Ben bir önceki sorunuzda da söyledim bunu. Bakın, Ekrem İmamoğlu ile geçmişte bir tanışıklığım yok. Siyasi bir birlikteliğim yok. Ben sağ gelenekten geliyorum. O CHP’li. Cumhurbaşkanı adayı olduğu ve seçilme ihtimali yüksek olduğu için dünün mağduru Tayyip Erdoğan tarafından siyasi tasfiyeye tabi tutuluyor. Benim gördüğüm bu. Erdoğan bunu yargı eliyle yapıyor. Siyasi tasfiyeyi ve kendi tabiriyle “telef etme” işlemini örtmek için de yolsuzluk iddiaları üzerine kuruyor senaryoyu. Benim için Tayyip Bey’in 99’da başına gelenden farkı yok. Ekrem İmamoğlu’ndan bana ne… Ama mesele sadece İmamoğlu meselesi değil işte. Siz Türk milletinin bütün tarihi boyunca başarmış olduğu en değerli şeyi; kansız, kavgasız, entrikasız seçim yapma, iktidarı değiştirme yeteneğini köreltiyorsunuz. Bunun, bu ülkenin gelecek nesillerine vereceği zararın farkında mısınız… Ben 1998’de, yani 27 yıl önce, genç bir demokrat olarak, Erdoğan’a yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı gösterdiğim refleksi bugün İmamoğlu için de gösteriyorum. Çünkü ben riyakarlıktan nefret ediyorum.

– Sonrasında da ihraç edildiniz, kırılma noktası İmamoğlu mu oldu?

Ondan önce Osman Kavala için de tepki göstermiştim. Osman Kavala’yı da tanımam, hayatımda aynı caddeden geçmemişizdir. Eşi çok değerli bir akademisyen, kitap ve araştırmalarından çok yararlandım. Ayşe Hanım’ın babası Tarık Buğra bizim gibi sağ gelenekten gelenlere şuur ve ilham vermiş büyük bir romancıdır. Kavala’nın da siyasi çizgisini hiçbir zaman benimsemedim ama ona yapılana da itiraz ettim. Adamın dosyasını okudum, bomboş, ayıptır. Siz Osman Kavala’yı cezalandırmıyorsunuz ki, Türk yargısını ipe çekiyorsunuz. Bakın burada siyasi tarih okumuş biri olarak söyleyeyim; bu hukuksuz kararları verenler bir gün bağımsız ve tarafsız yargı tarafından mutlaka yargılanacaklar. Bu bu kadar açık. Tayyip Bey 2001’de AK Parti’nin kuruluş gününde 14 Ağustos’ta Bilkent Otel’de yaptığı konuşmada “Bizim dönemimizde yargı cezalandırma aracı olarak kullanılmayacak” dedi. Bu konuşmayı yaparken o salondaydım ve bu sözleri kulaklarımla duydum. Ben “Bugün AK Parti’nin müktesebatına, programına, tüzüğüne, beyannamelerine aykırı bir iş yapılıyor. Yargı siyaset için kullanılıyor. Bunu yapmayın. Sayın Cumhurbaşkanım buna siz engel olun” dedim. Bu çağrımdan sonra bana “Arkadaş sen niye böyle bir şey dedin” diye soran olmadı ama hemen beni eşim üzerinden vurmaya kalktılar. Güya cezalandırdılar.

– AKP’den hangi gerekçeyle ihraç edildiniz?

Türk siyasetinin en komik gerekçesiyle, “demokrasiye ve hukuka aykırı davranmaktan” ihraç edildim. Bir parti için; kuruluş beyannamesi, esasları, varlık nedeni, tüzüğü, programı esastır. Kriter bunlar ise AK Parti’de Erdoğan dahil herkes ihraç edilmeli, bir tek ben AK Parti’li olarak kalmalıyım. AK Parti kendi varlık prensiplerine ihanet etmiştir. Kimse bana “Kardeşim bu siyaset, siyasette bunlar olur, siyaset iyilik derneği değil” demesin. Siyasetçiler böyle düşündükleri, ahlak ve tutarlılığı siyasetin içinden kazıyıp çıkardıkları için dünya da Türkiye de bu hale geldi. Ben nefes alıp verdikçe, tek başıma kalsam bile bu siyaset anlayışıyla mücadelemi yürüteceğim.

“Sistem menfaat üzerine”

– Neden korkuyorlar?

Bunu söylemek istemezdim ama maalesef sistem öyle kuruldu. Herkes bir şekilde devletle menfaat ilişkisine sokuldu. Yani kiminin karısı, kiminin kızı, kiminin oğlu, damadı, torunu… AK Parti herkese bir şey dağıtıyor. Bana da verdiler. Nitekim bir takım şeylere itiraz ettiğim için de geri aldılar.

– Ne vermişlerdi size?

Eşimi vali yapmışlardı. O zaman iki bakan arkadaş beni arayıp “Seni nasıl ayağından çiviledik” diye espri yapmışlardı. Sistem bu. İtiraz edenin mutlaka kaybedeceği bir şey var. O nedenle susuyorlar, torununu işe koymuş, damadı ihale alıyor. Onların hayatlarını mı karartsın? Susuyor adam.

“Cumhurbaşkanını daha otokratik araçlar kullanma yönünde teşvik ediyorlar”

– Siz uzun yıllar danışmanlık yaptınız. Eskiden farklı olarak bugün özellikle saray danışmanlarının çok öne çıktığını görüyoruz. Nedir cumhurbaşkanı üzerindeki etkileri?

Sarayda danışman adı altında insanlar var. Bunlar bizim yaptığımız danışmanlık gibi danışmanlık yapmıyor. Biz “stratejik danışmanlık” denen türden bir iş yapıyorduk ve üzerimize vazife olmayan, boyumuzdan büyük işlere karışmıyorduk. Türkiye’nin önemli sorunlarına dönük dosyalar hazırlar, liderlere sunardık. Danışmanlık böyle olur. Şimdi yeni bir danışman türü icat edildi. Sarayın fiyakasını, telefonunu, aracını kullanıyor, iyi maaş alıyor, danışmanlık dışı işlerle uğraşıyor ve cumhurbaşkanını daha otokratik araçlar kullanma yönünde teşvik ediyorlar.

– Erdoğan’ı danışmanlar mı yönlendiriyor?

Yönlendirmeye çalışıyorlar. Ama şunu söyleyeyim. Tayyip Erdoğan’ı yakından tanıyanlar bilir ki onun bunun yönlendirmesiyle kolayca istikamet değiştirecek biri değil. Kendi dünyası, mantığı belirleyicidir. Dolayısıyla son sözü hep Erdoğan söyler. Danışmanların söylendiği kadar etkisi yok.

– Cumhur İttifakı’nda kimin kimi yönlendirdiği de çok tartışılıyor. Sizin düşünceniz nedir?

Bir şeyin var olmasını sağlayan neyse, o var olan şey daha büyük ve güçlü bile olsa, onun var olmasını sağlayan unsur yapay da olsa bir güç oluşturur. Buna göre MHP, AK Parti’nin bugün iktidar olmasını sağlayan parti. Dolayısıyla bugün görünür olan çok net. MHP, AK Parti’yi birçok konuda etkiliyor.

Tabii bu sorunun yanıtını ararken Bahçeli’nin siyasi macerasında yaptığı hamleleri de düşünmek lazım. Mesela Türkiye, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerine nasıl girdi, 367 krizi, başörtü krizi nasıl çözüldü, 7 Haziran seçimlerinden sonra 1 Kasım seçimlerine ve rejimi değiştiren 2017 referandumuna nasıl gidildi? Devlet Bey bugün Erdoğan’a “Gidemezsiniz, cumhurbaşkanı olarak kalmalısınız” diyor ya, hiç belli olmaz. Yarın sabah çıkar, ittifakı bozar ve Türkiye’yi seçime götürür. Ben Devlet Bey’i yakından tanıyorum. “Devlet Bey sürprizleri” diye bir kategori var siyasi hayatımızda.

“Bahçeli her an erken seçim çağrısı yapabilir”

– Devlet Bahçeli yakın dönemde erken seçim çağrısı yapar mı?

Devlet Bahçeli her an erken seçim çağrısı yapabilir. Hükümetle herhangi bir konuda çok ciddi bir görüş ayrılığına düşebilir ve “Türkiye yenilenmeli, milli irade tazelemeli” diyebilir, şüpheniz olmasın. Biraz önce söyledim, siyasi kronolojisine bakın, bunu anlarsınız.

“Kaybetmeye oynamaz”

– Kamuoyunda Erdoğan sonrası ne olacağına dair yapılan tartışmaları da çok sık görüyoruz. Hakan Fidan, oğul Bilal Erdoğan ve damat Selçuk Bayraktar isimlerini duyuyoruz. Tabii “Erdoğan tekrar aday olacak” diyenler de var. Sizin düşünceniz nedir?

Bu tartışmaları yapanlar Erdoğan’ı tanımıyor. Tayyip Bey, ölçme ve değerlendirme yöntemlerini dünyada en iyi kullanan lider. Onun kadar anket yaptıran ve anketlere göre politika geliştiren dünyada başka bir lider yok. Gerekirse 50 tane anket yaptırır ve “Seçimi kazanacak kim” diye bakar. Kendisinin bir daha aday olamayacağını varsayarak söylüyorum. Ankette kim çıkarsa onu aday yapar, Erdoğan kaybetmeye oynamaz. Bunu tartışmaya gerek yok.

– Kendisi aday olur mu?

Benim gördüğüm Tayyip Erdoğan’ın adaylığının tek şartı var. O da Ekrem İmamoğlu. İmamoğlu dışarıya çıkmadan Erdoğan aday olamaz. Birbiriyle bağlantılı. Bu söylediğimi ne CHP’liler ne AKP’liler ne de benim arkadaşlarım anlıyor.

– Nasıl bir bağlantı?

İmamoğlu cezaevinden çıkmadan yapılan seçim meşru olmaz. Çünkü iddialı, arkasında milyonların olduğu bir adayı alıp cezaevine atmış, yargı yoluyla tasfiye etmişsin. Yolsuzluk iddialarına kimsenin inandığı yok. Eğer İmamoğlu dışarıya çıkarsa Erdoğan’ın adaylığı konusundaki bazı anayasal problemler belki aşılabilir.

– Nasıl aşılabilir, CHP bunu şart mı koşmalı?

Hayır, şart değil. Böyle bir demokratikleşme, demokrasi iklimi oluşabilir. Bakın, yine aklınıza hemen “Meşruiyet olmazsa olmaz”ı getirin. 2002 seçimlerinde Deniz Baykal, Erdoğan’ın siyaset yasağını niye kaldırdı, bunu bugün bir daha düşünsün herkes. Çünkü CHP genel başkanı, siyaset bilimi doçenti Deniz Baykal, 3 Kasım Seçimleri’nden sonra Erdoğan’ın içinde olmadığı bir sistemin meşruiyetinin olmayacağını gördü. Bir demokraside rakibiniz haksız ve hukuksuz biçimde engelleniyorsa sizin de meşruiyetiniz tartışmalı hale geliyor.

Erdoğan’a Putin benzetmesi 

– Ama tersi adımlar görüyoruz, kafalarda sıranın Mansur Yavaş’a mı geldiği sorusu var…

üçlendiriyor. AK Partililerin yaptığı bir araştırmada bile CHP 4 puan önde. 70 yıldır kavga eden, hiziplerle uğraşan CHP bütünleşiyor, güçleniyor, büyüyor. Yapılanlar; siyasi akla, siyasi strateji ilkelerine uygun değil. Bakın, Erdoğan önce cezaevine atıldı sonra başbakan oldu. Erdoğan’ın Pınarhisar Cezaevi’ndeyken başbakan olacağı belliydi. Aynı film burada tekrarlanıyor. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum; Erdoğan demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşıyor, Putin’in yaptığı gibi rakibini hapse atıyor. Biz Tayyip Erdoğan’a geçmişte yapılanlara itiraz ettiğimiz için onu destekledik.

Meşruiyet tartışmaları

– 1 Ekim’de Meclis açılışında CHP dışındaki parti liderlerinin Erdoğan ile verdiği kare çok konuşuldu. Bu, “meşruiyet” tartışmalarına yanıt mı?

Siyaset ve kamuoyu o fotoğrafa niye bu kadar büyük anlam yükledi ben anlayamadım doğrusu. Evet, “Trump Erdoğan’a meşruiyet verdi” lafından sonra böyle bir fotoğrafın Erdoğan’a faydası olabilir. Anlaşılıyor ki fotoğraf, bu amaçla kullanıldı.

Ama muhalefetin Erdoğan’a yaklaştığı biçiminde yorumlara hiç katılmıyorum. Nitekim bu yorumlara o fotoğrafta yer alanlar açık tepki gösterdiler.

Bu bakımdan o fotoğrafla ilgili yorumlar tamamen abartılı ve siyasette hiçbir anlamı ve gelecekte de hiçbir etkisi olmayacaktır. Ben başka bir açıdan bakıyorum bu fotoğrafın yarattığı tartışmaya. Tayyip Bey siyaseti öyle bir güvensizlik ve kutuplaşma çukuruna düşürdü ki, aslında çok normal kabul edilmesi gereken bir fotoğrafa inanılmaz anlamlar yükleniyor. Tam bir post-trust vakası yani.

İnsanlar niçin TBMM gibi bir mekanda devletimizin başkanıyla diğer parti başkanlarının birlikte fotoğraf vermelerini makul ve güzel bir şey olarak algılamıyorlar. Bunu oturup cumhurbaşkanının düşünmesi lazım, bu algının sebebi kendisidir.

O fotoğraftaki insanların yarısı cumhurbaşkanının kısa bir süre önce “terörist”, “vatan haini” gördüğü insanlardı. Öyle değil miydi, yoksa ben mi yanılıyorum? Bir resim etrafında böylesine bir tartışma yapılabiliyorsa işte bunun nedeni, bu röportajın da konusu olan anormalliklerdir.

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.